23 Ağustos 2013 Cuma

Nasılsınız, iyisiniz inşallah? Eksik olmayın, ben de idare ediyorum işte.


             
         Zorlama şeylerden pek hazzetmem, yazasım da gelmeyince bloğu süs diye açmış gibi oldum. Gerçi mantıklı düşününce açmaya bile aylarca üşendiğim bloğu, sık sık güncellemem tuhaf olurdu. Neyse işte ara sıra yazıyorum ben de.
          
         Bu aralar hiçbir şey yapmıyorum üstelik. Kitap okumuyorum mesela. Müzik bile az dinliyorum. Niyeyse başımı ağrıtıyor biraz bile hareketli şeyler. O yüzden indie ile münasebetimi yoğunlaştırdım, malum müzik olmadan yaşamak zor.
        

Standing Egg özellikle, müzik dinlersem eğer Standing Egg dinliyorum. -Kiss, favorimdir kankalar.-
           
  
                        

     
   Bir de geçenlerde -bayağı bir geçenlerde- Ilmare'yi izledim. Göl Evi'nin 2000 yılında çekilmiş, Kore aslı. İzlemekte geciktim zira Gianna en sevdiğim bayan oyuncudur ve konusu da en sevdiklerimden. Hani şu, zamanın farklı boyutlarından iki kişinin aşkı meselesi. 


En sevdiğim filmlerden olan Ditto da bunlardandır ve yine geçenlerin birinde izlemiş olduğum Tayvan yapım Secret da bu familyaya dahildir. Secret da çokoştu zira piyano üstüne bir filmdi, takdir edeceğiniz gibi 'piyano olur da hoş olma mı'.

                                         -Secret


         

                                          -Ditto              


Bir de yazarken bu yazıyı, naçizane şunu dinledim efenim, buyrun:

                                                        



                                                                          Hoşçakalın :D   



18 Ağustos 2013 Pazar



            Farkında mısınız bilmem ama yaşadığımız hayat çok garip. 
            Mesela açıp kapadığınızda gözlerinizi,gerçekten hissediyor musunuz gerçek                       olduğunuzu?
            Hissediyor musunuz?
            Ben hissetmiyorum açıkçası.
            Garip değil mi sizce de?
            Yani yaşıyorken 'yaşıyorum' demek çok kolay ama bunu kendime bile                                 kanıtlayamıyorum.
            Kendime bile kanıtlayamıyorken...
            Sizce yaşıyor muyum?


                Geçenlerde izlediysem demek Bin Jip'i.

                 
                



                                                                          Beste~~

14 Ağustos 2013 Çarşamba

...



            Bazen ben çok sıkılırım. Öyle böyle değil, çok. Uyumak bile istemeyecek kadar çok. İşte öyle zamanlardan birinde yazıyorum bu yazıyı. Haksızlık, değil mi? Hanımefendi sıkılsın, gelsin burada başımızı ütülesin. Ama biraz çekin kahrımı. İnanılmaz bir tembellik buhranı yaşıyorum. Hiçbir şey yapmadan geçip giden bir yaz tatili, üstüne de üniversite sınavı telaşı. Aile baskısı bir yandan. Dertliyim anlayacağınız. O yüzden çenemi kapayıp, tek bir şarkı önereceğim size ve sonra da kaybolacağım :3

                         Nell'den White Night.                      
                        
                       
                       Bu şarkı ilk çeviri teşebbüsünde bulunduğum şarkıdır -bi' şeye benzememişti-. Ama aşırı severim, öyle böyle değil.
Ben dertliysem, herkes dertlensin uleyynnn!!!





 

                                                                    
                                                                        Sizi seviyorum xoxo

                                                                                    

27 Temmuz 2013 Cumartesi

"En son yere, Yaradan'ın gözünde kimsenin yabancı olmadığı ülkeye doğru."



            İlk ciddi blog yazımı yazıyorum şu an, bende bir heyecan bir heyecan. Yazıyı güzel bir şeye ayırayım, kitap konuşayım dedim.



         Kitap... Evet, ben de kitap okurum. Öyle kurt gibi değil de kaplumbağadan hallice benimki. Ama sever, sayarım yazanları da okuyanları da. 



            Ve dün Amin Maalouf'un "Afrikalı Leo"suna başladım. Bu, kıymetli yazarımızın tarafımdan okunan üçüncü kitabıdır. İlki "Yüzüncü Ad"dı. Kitap, genel itibariyle sevdiğim şeyler üstünden gidiyordu. Kıyametle ilgili kayıp bir kitap ve onun peşinden -çeşitli sebeplerle- dünyayı dolaşan, Aslen Cenevizli, Hristiyan bir Osmanlı vatandaşı.
Osmanlı'ya sorgusuz sualsiz, büyük bir aşk beslediğim söylenemez, çoğu şeye söylenemeyeceği gibi. Politikalarını -kendi çapımda- olumlu ya da olumsuz eleştiririm. Maalouf da genel itibariyle böyledir. Gerçi onunki bilgiden gelir, kendisi son derece bilgili bir zattır. Özellikle Asya ve Akdeniz civarlarını, günümüz yaşayanlar içinde en iyi bilenlerdendir şüphesiz. Neyse, kitap güzeldi ama Maalouf orada yeni bir tarz denemiş ve çeviri de evlerden ırak vaziyette olunca edebi anlamda tatmin edememişti. Sanırım ben kitapta her şeyden önce çeviriyi önemsiyorum. Yüzüncü Ad'ı çeviren muhterem, İsmet Paşa döneminin TDKcılarındandı zannımca. Zira o kadar yaban kelimeleri ancak öyle biri kullanır. Hani bu tür, edebiyata 'yazın' diyen tür. Kötü anlayacağınız.





       İkinci okuduğum kitabıysa "Semerkant"tı. Bir kitap insanı ancak bu kadar tatmin eder diyorum. İlk önce şunu söyleyeyim, çeviri çok başarılıydı. Ali Berktay çevirmiş, kendisi zaten Fransa'da tiyatrolarda filan çalışmış biridir ve asıl işini çevirmenlik sayabiliriz. Belki Avrupalı onlarca oryantalistin kitaplarını çevirmiştir. Yani Semerkant gibi önemli bir kitap için biçilmiş kaftan. Hayyamla başlayan kitap Titanicle bitmişti, bende bir şok tabii. Neyse spoiler olmasın. Yoğun tavsiyemdir kısaca.

     "Ve şimdi gezdir gözlerini Semerkant'ın üzerinde! Değil mi ki o yeryüzünün ecesi? Alıp tüm diğer kentlerin yazgı iplerini ellerine çıkmamış mı hepsinin üstüne o mağrur?" -Edgar Allen Poe- 





  Ve şimdi Afrikalı Leo... Ve yine bir çeviri hüsranlığı... Daha yeni başladım ve kitap bence çok güzel zira Granada'da başladı, yani Endülüs'te. Sizi bilmem ama Endülüs her şeyiyle bir yaradır benim için. Garip bir özlem duyuyorum oraya karşı. Ama çeviri -üzülerek söylüyorum- berbat. Çeviren bu sefer bir teyze, matematik alanında uzman bir teyze. Daha önce çevirdiklerine baktım, kaliteli kitaplar ama düşünce yapısında sıkıntı var sanırım. Bu durum kelimeleri son derece önemseyen ben gibi biri için dayanılmaz olabiliyor. Kitaptan bir cümle: "Kötü yazgımız için önbiliciliğe gerçekten gereksinme duyuyor musun?". Açıklayıcıdır sanırım. Durum böyle. Çevirmenimiz, kadere yazgı, kehanete önbilicilik, ihtiyaca da gereksinme diyecek kadar modern(!) biri. İnşallah kitabın devamı bu kadar kötü değildir. 



  
         Maalouf kitaplarıyla ilgili kötü olabilecek tek şey, çeviridir. Onun haricinde okuduğum okumadığım her kitabını size gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Bu arada yazıyı yazarken ne dinlediğimi merak ederseniz, ki ben olsam ederdim :D, Coldplay dinledim. Siz de dinleyin ve afiyette kalın efenim ^_^        






22 Temmuz 2013 Pazartesi

İlk Mim: "Ben Kimim?"


Kıymetli ablam Eskaymak mim göndermiş, bana da zevkle cevaplamak düşer :D


Ben Kimim?

Ben çok mübarek biriyim :P '96 doğumlu, sosyal bilimler lisesine 5 yılını feda etmiş, genel anlamda normal bir insanım :D


Bloğunun adı nereden geliyor?

Finding Nemo'dan geliyor :D


Neden yaşam bloğu?

Yaşam bloğu muymuş? Yeni duyuyorum :D Benimkine yaşam bloğu mu deniyor? Güzel isim :D


Kişiliğim?

O konuda halen söylentiler söz konusu :D Tam anlaşılabilmiş değil yani :D Ama rahat olmadığım bir ortamda son derece sessizimdir, konuşmayı sevmem, çekinirim de zaten. Rahat olduğum ortamlardaysa -ev, okul gibi- mal mal davranışlar sergilerim, o çekingen ben, kaybolur :D İnsanlarla tanışmaktan ilginç bir şekilde hoşlanırım. Otobüste yanıma tanımadığım insanlar otursun isterim. Garip biriyim işte, tam anlatamadım :D


Hoşlandıklarım?

Bunların başında hiç şüphesiz müzik gelir. Öyle böyle değil, çok severim :D Yağmur, sonbahar favorilerimin başında yer alır, bayılırım onlara. Yeşil hastasıyımdır. Sonra, insanlardan hoşlanırım. Dünyayla ilgili yeni şeyler öğrenmekten çok hoşlanırım. Gezmekten, yeni yerler görmekten ciddi ciddi çok hoşlanırım. Kitaplardan da hoşlanırım ama genelde çook uzun sürede bitiririm onları :D Kore/Japon filmlerini çok severim bir de, diziler uzun oldukları için pek iyi ilişkimiz yok ama filmleri çok sever, çok izlerim. Öyle işte :D


Hoşlanmadıklarım?


Bencil, kibirli, dalkavuk, görgüsüzlerden hiiç hazzetmem. Onları böyle kaynar kazanlara atasım gelir :D Sıcaktan hoşlanmam, bunalırım :D Annemin bana 'Hadi Beste, kalk' demesinden hoşlanmam bir de :D


En çok sevdiğim makyaj malzemem? 


Ne makyajı ya, '96lıyım ben, çocuk sayılıyorum hala :D Gerçi büyük olsam da yapmam sanırım, annem döver beni :D


Çantamda olmazsa olmazım?


Kulaklık -gerçi şu an bozuk zavallım-, kitap, cüzdan vs. :D


En son okuduğum kitap?


Dan Brown'ın Melekler ve Şeytanlarını okumaktayım. Az kaldı ama bitireceğim inşallah :D


İlk mimimin sonuna geldik :D Sıra paslamada :D Evvvet, Dekadaan seni seçtim pikachu :D Kolay gelsin :D



18 Temmuz 2013 Perşembe

Merhaba! Hem de en büyüğü, en afillisinden bir merhaba! Uzun, çok uzun zamanlık blog yazma fikrim sonunda hayata geçti. Var mı benden mutlusu, hayır yok! Buraya geldim çünkü sizinle çok güzel şarkılar, çok güzel filmler ve çok güzel kitaplar paylaşmak istiyorum. Sahi, ben ne zaman bu kadar paylaşımcı biri oldum? Hım, neyse iç soruşmalarım bana kalsın. Umarım çok eğleniriz, beni okumanız dileğiyle...