12 Eylül 2014 Cuma

Music Makes Me High~~

Size birkaç şarkı önermeye geldim.
Genellikle postların sonuna şarkı ekliyordum ama son yazılara nedense hiç şarkı koymamışım. 
Şimdi önereceğim şarkılar, geçtiğimiz üç ay içinde çıkan, pek de popüler olmayan şarkılardır.

Rex.D - Ordinary Love feat. Sanchez


Bu şarkı nasıl popüler değil, anlamıyorum. Çok güzel, çok dinlenesi, çok da catchy -en azından beni yakaladı :P-.

HIGH4, Lim Kim - A Little Close 


Bu 'popüler değil' sınıfına pek girmiyor sanırım ama Twitter timeline'ımda hiç konuşulduklarını görmedim. Lim Kim, bir yıldan fazla süredir hayranlıkla takip ettiğim bayan solo. HIGH4 ise IU ile çıkışını yapan çok mu çok süper oğlan grubu. Tanıyın efenim, seveceksiniz.

Not not not not not not not not haeyo but hae~~~


Ra.D - As Always


Bu şarkı çoook güzel. Her şeyiyle çok güzel. Klibi bile harika yahu :')


JJCC - Bing Bing Bing



Birçoğunuzun bildiği üzere JJCC, Jackie Chan'in çıkardığı grup. Bu şarkıları bana eski k-pop şarkılarını anımsatıyor, dolayısıyla hoşuma gidiyor.


Bu yazın şarkılarından aklıma gelenler şimdilik bunlar. Bunlar diyorsam sadece bunlar olarak anlaşılmasın. Tabii ki Eyes, Nose, Lips; Good Luck falan dinledim çokça. Şimdi de Super Junior albümü dinliyorum mesela. Ama popülerleri önermeye gerek yok sanırım :)

Aa unutmadan, Jay'i destekleyin olur mu? Yeni albüm çıktı geçenlerde ve şarkılar çok güzel. 
Dinlememiş olanlar için So Good'u şöyle bırakayım:



Yine bu yaz yayınlanmış olan ballad tarzı parça, The Promise:




Benden bu kadar kıymetli okuyucular. Esen kalın :')

14 Ağustos 2014 Perşembe

Yaz Dizilerine Bir Bakış





 
Hiç kasmadan size bu yaz izlediğim yeni dizileri kalitelerine göre şööyle bir sıralayacağım. (Hala izlemekte olduğum diziler bunlar fakat içlerinde final yapanlar da var. Amaç, izlemeyen vatandaşa fikir olsun, izleyen de yorumunu benimkiyle kıyaslasın.)

İzlediklerimden en kötüsü yani  6 numara: 

King of High School Life Conduct


Ben kendimi Seo In Guk fanı diye nitelerim öncelikle. Kendilerinin zevkime uygun olan her yapımını izlemeye çalışırım. Bu diziye ne halt etmeye başladım, işte bu yüzden. Sebep Seo In Guk. Başlarda eğlendim de. Ama çok boş yapım, vesselam


5

Trot Lovers


Bu diziye ne kadar beklentiyle başladığımı bilemezsiniz. İlk bölümlerde ne kadar beğendiğimi de.
Lakin kader, bana iyi davranmadı, bu dizi de hüsranlar arasında.


4

Fated To Love You



Alın size bir hüsran daha. Hadi diğerleri genç oyuncuların oynadığı, daha hoş görülesi yapımlar da ben bunu nasıl beğenmem yahu? Jang Hyuk var bir kere, favorilerimden. Choi Jin Hyuk desen ayrı bir vak'a. Onlar bile beğenmeme yardımcı olamadı bu diziyi, siz düşünün gerisini.


3

Marriage, Not Dating


Beklenti yaralar diye boşuna dememiş Montaigne Oppam. Kocaman beklentilerle başladığım diziler, hayal kırıklığından öte gidemezken tamamen öylesine başladığım bu dizi garip bir şekilde eğlendiriyor.


2

Joseon Gunman


Yaz dizisi olayına ters düşse de yazın yayınlandığı için neticede bir yaz dizisi bu :D. Lee Jun Ki barındırıyor hem de! Adama hastayım ya, çok çok çok hem de çok. Fangörl mod: on :D. Joseon döneminde aydın-muhafazakar çatışmasını ele alırken aynı zamanda birtakım insan hayatlarına da sahne olan dizi, bol miktarda dram barındırıyor ama öyle öggğğ getirmiyor insana. Komik sahneler de yok değil, Jun Ki olunca zaten bir tatlılık, bir tatlılık :D fangörl is here again:D. Yemeyin de yanında yatın işte.

1

And the Oscar goes to...

It's Okay, That's Love



Ne desem boş, sadece harika diyorum. Bu dizi ayriyeten bir postu hak etmiyor mu sizce de?

1f60d-google-android 1f60d-google-android1f60d-google-android
 

5 Ağustos 2014 Salı

YAĞMUR!

Az önce buraya nasıl yağmur yağdı, görseniz, ağlardınız mutluluktan.

Tahminimce şu an ülkenin büyük bölümünde yağmur yağıyor ama burada başka güzel, bilin istedim.


İnsanın dışarı çıkmaya üşenmesi kötü, ama en azından pencereye, balkona çıktım :D




Parmağım da çıkmıış :D




Bu güzelmiş ama :D


 Nice yağmurlu günler dilerim, esen kalın efenim :D 

25 Temmuz 2014 Cuma


Bugünlerde önceden izlediğim 
bir k-dramayı tekrar izliyorum. Sebep? Çünkü bahsettiğim yapım bence konusu itibariyle en kaliteli Kore yapımlarından biri. Onunla eş değerde çok fazla iş olmayınca ben de başa sarıp sarıp izliyorum onu. 






Kendisi White Christmas. KBS'in 2011 yılında yayınladığı sekiz bölümlük bir drama special. (Drama speciallar az bölümden oluşan diğer bir deyişle mini dizi diye nitelediğimiz TV programlarıdır.)


(Soompi'den)


Konuya değinmek gerekirse; Kore'nin en zeka küpü veletlerinin toplaştığı, şehirden uzakta bir dağın başına kurulmuş Susin adlı bir lisede geçer hikaye. İnsan ilk duyduğu zaman 'vay ommasını' diyor, 'o veletlerin yerinde olmak var' diyor -en azından ben öyle düşünüyorum- ama işin pek de imrenilesi bir yanı yok esasında. Öğrencilerin yaşadıkları mahpus hayatı adetâ zira okuldan Christmas'taki sekiz günlük tatil dışında çıkış yok. Herkes okulun yurdunda kalıyor. Sadece zeki bozuntusu salak arkadaşlarınız ve uzun süreli seçmelerden seçilip adeta survivor kılıklı hocalarınızla yılın 357 gününü geçirmek çok da iç açıcı bir fikre benzemiyor.



Lakin yegane tatillerini bile kullanmak istemeyen öğrencilere de rastlanıyor bu okulda. Her yıl iki, bilemediniz üç kişi. 
O da nesi, bu yıl tam 7 öğrenci Christmas'ta evine gitmek yerine okulda kalmayı seçmiş.
Neden?
Birilerinden aldıkları sürpriz bir hediye onları okulda kalmaya itmiş olmasın?

Devamını
...
 izleyin ve görün.

Çünkü ben karakterlere geçmek istiyorum! :)

Sung Joon var bir kere bu dizide ve benim de kendisine ilk hayran kalışımı yaşadığım rolüdür aynı zamanda. 
Bayıldığım bir tiplemeyi, sağ lobu çalışmayan zeki  oğlan tiplemesini oynuyor hem de. 



Sonra bir de Woo Bin faktörü vardı ki, diziyi daha mükemmel kılan.




Dizi için şarkı yapılmamış bildiğim kadarıyla ama çalan şarkılara şuradan(tık) ulaşabilirsiniz. (Gerçekten harika parçalar, bakmadan geçmeyin.)


 ***




Böyle bir soruyu seyirciye de içten içe sorduran bu nadide diziyi, izlemeyenlere acilen izlemelerini; izleyenlere de bana eşlik etmelerini öneririm.


Esen kalın. ^^




24 Temmuz 2014 Perşembe

Kitap~~

     Kitapla geldim bu postta huzurunuza. 
 Yaz boyu ders çalışması gereken ben ne yapıyorum? 
 -Tabii ki kitap okuyorum! 

           Madem okuyorum, sizinle de paylaşayım ne okuduğumu.

       Henüz biten bir kitap değil, üzerinden birkaç gün geçti. Yine de taze ama dimağımda.


Yitik Cennet, Sezai Karakoç





"Adem’le Havva’nın Cennette öncesiz sonrasızmışçasına mutlu bir hayatı yaşadıkları zaman gibiydi hayatımız batının soluğu bize gelmeden önce"


Diye başlıyor kitap. Sadece ilk cümle bile çoklarını kitaba aşık eder cinsten. Hz. Adem'den Efendimiz'e kadarki süreçten sekiz peygamberi, onların mücadelelerini ve gayelerini şiirsel bir anlatımla aktarıyor bize. 





"İmtihan ve çile, hepimizi saran gökkuşağıdır."



Yazar, aslında sadece o peygamberlerin savaşını değil aynı zamanda bireylerin yaşam mücadelesini de anlatıyor. Günümüz insanının dirilişe olan ihtiyacını tanımlıyor.


İmtihanı ve çileyi, gökkuşağı diye nitelemek de her yiğidin harcı değildir neticede.





"Ölüm öldürülebilir, ama hiç diriliş öldürülebilir mi?"



Anlayacağınız dostlar, kitap tavsiyedir. Oturup bir üstat için eleştiri yazısı yazamayacağım tabii. Okumak lazım, okuyalım.




27 Haziran 2014 Cuma

Ramazan Geldi!



Yarın başlıyor, ayların en güzeli! Öncelikle iyi geçirmenizi temenni ederim. İnşallah ben de orucu uykuya tutturmam, günü hayırlı işlere harcarım. Biraz da ders çalışırım belki -hiç umudum yok ama-. 


Bugün son yemek yenilen gündü, biz de kardeşimle çaylı balkon sefası yaptık, diğer her gün yaptığımız gibi.




Balkon çokoş bizim, ayıptır söylemesi :D. Çiçekli, böcekli.

Bir yandan da Seo In Guk'un yeni dizisini -King of High School- izlemeye çalıştık ama bir türlü izleyemiyoruz o diziyi ya, sürekli araya bir şey giriyor. Bugün de bir bölümünü bile izleyemeden annem çağırdı, iş yaptırttı bize :P.

Blogu da şekil şükül bir şey yaptım, beğenmişsinizdir inşallah.


Tekrardan hayırlı Ramazanlar diler, saygılarımı sunarım :P





25 Haziran 2014 Çarşamba

Kyoukai no Kanata

Tabii ki uzun zamandır yazmıyordum. Muhabbeti direk geçiyorum, çünkü sıktı artık, beni de.


Bu yazıda henüz bitirdiğim bir animeden bahsedeceğim. Güzeldi öncelikle, onu belirteyim de.


Kyoukai no Kanata



Fantastik seviyorsanız izlemenizden zarar gelmeyecek bir anime. Tatlı, hoş, on iki bölüm olmasıyla daha da bir ala hale gelmiş yapım.


***







İlk bölümler "nasıl bir olaydır, burada dönen" ve "ne iş bunlar" gibi sorularla geçmiş olsa da azmettim, bırakmadım. 
Gerçekten zor oldu, çünkü hiçbir şey anlamıyordum. Terimlere yabancıyım bir kere, 'youmu', 'ruh dünyası savaşçısı' neymiş, bilmiyorum.

Sonradan anladım tabi, ne olduklarını. O yüzden izlemeyenler için ne olduklarını söyleyeyim, biraz da olaydan çıtlatayım da onlar da mağdur olmasın.


***





Kahramanlarımızın yaşadığı dünya, bizimkinden oldukça farklı bir garip mahlukat dünyasıdır.
Resimde gördüğünüz oğlumuz yarı youmu*-yarı insanken kızımız youmuları öldürmekle mükellef bir ruh dünyası savaşçısıdır.
Yalnız kendisinin bir sorunu var, mensup olduğu klan, lanetli bir klan. 

İşte diyorum ırkçılık, soy-sop yüzünden insanları yargılamak hoş değiiil.

*youmu: insanların içindeki kıskançlık, nefret, kin ve benzeri kötü huylardan beslenen canavarların genel adı.


Açıklama burada bitsin. Fazlası 'spoiler'a kaçacak zira.



***



Animenin ayrıntılarında yüzyıllık bir gözlüklü olarak şüphesiz en sevdiğimi başrol oğlanımız Akkey'nin bir gözlük fanı oluşuydu. Sonunda kıymetimizi bilen biri çıktı, dedim, sürekli içimden.



***







Atlayamayacağım bir ayrıntı var, o da diğer karakterlerden Nase Hiroomi. Sapığın, manyağın önde gideni kendisi. Akkey ile de birbirlerine 'hentai' diye sesleniyorlar genelde.




Sevmediğimiz başkarakter yoktu gerçi ama bu veledi bir ayrı sevdik. Çok yakışıklı gördüğünüz gibi, bu da bir etken olsa gerek onu sevmemizde.



*** İZLEYENLER İÇİN***


Yahu o son neydi öyle!!! Ağlayacaktım neredeyse. Son üç bölüm gerçi, ruh halim ağlamaklıydı da o son sahneler... Öldürdü, öldürdü, diriltti beni. Eğer o son bir dakikası olmasaydı animenin, hani şu kızın döndüğü, izlediğim en üzücü anime olacaktı. Neyse ki senarist -ya da mangaka- bir kıyak geçmiş, mutlu son yazmış. Buradan ona sonsuz sevgileer, saygılaar.


***





Diyeceklerim bu kadar. Başka bir postta görüşmek üzere

Vedamı animenin harika endingiyle yapıyorum

Hoşçakalıın











14 Nisan 2014 Pazartesi

         Bu yazıda size, anlatacağımı hiç sanmadığım bir şeyler anlatacağım. 

   Böyle söyleyince bir garip oldu, devlet sırlarını açıklayacakmışım gibi hissettim ancak yok öyle şeyler maalesef. Sır bile yok ortada. SS501'dan bahsedeceğim, o kadar. Evet, blogda onlarla ilgili bir şey yazacağımı sanmazdım çünkü böyle şeyleri sıkıcı, itici buluyorum. Sanki karşımdakini sevdiğim şeyi sevmeye zorlarmış gibi. Ve şimdi onların hakkında yazıyor olma sebebim, dolmuş olmam. Paylaşmak istiyorum, müsaadenizle.

              SS501 benim ilk k-pop grubumdur. Uzun zamandır vaktimi dünyanın öbür ucundaki bir ülkeyle harcama vesilem kendileridir. Onları tanımayan k-fanlar için bile garip olabilir bu ancak onların mükemmelliği sayesinde önce k-pop ve sonra diğer Kore ürünlerini tanıdım. 
       Ben onların 'birleşik' zamanlarına yetişemedim maalesef ve bunun üzüntüsünü hep yaşıyorum ama solo çalışırken bile full-time TripleS'e hizmet ettikleri için çok da mahzun hissettirmediler. 
       Bu yazıyı yazmama sebepse geçtiğimiz günlerde Lider Kim Hyun Joong'un yaptığı açıklamalar. Hyun kısaca şu an comeback yapamayacaklarını dile getirdi ancak üslubu gereği bunu hiçbir 'idol'ın yapamayacağı kadar dürüstçe söyledi. Netizenler bunun üzerine tabi ki Hyun'u soloyken popüler olup böyle konuşmakla suçladılar çünkü onlar Hyun'u tanımayan birtakım dış kapı mandallarıdır. 


       Doğruyu söylemek gerekirse Hyun'u sevmemi sağlayan onun bu kadar dürüst olmasıdır. Kimsenin hayalleriyle oynamıyor, bu da TripleS'i ne kadar önemsediğini gösteriyor. Hyun böyle bir adamdır, her zaman dürüst. Dürüstlüğü bazen odunluğa varır beyefendinin ama TripleS onu gayet iyi tanıdığı için problem yok. 
        



   Bu açıklamalar aynı zamanda Hyun'un liderliğinin sorgulanmasına sebep oldu.
    
      İnsanlar sürekli Block B ya da Shinhwa örnekleriyle geliyorlar ancak atladıkları bir şey var: Her olay herkes için aynı şeraitte tezahür etmez. Ki SS501 üyeleri hep, Shinhwa'yı örnek aldıklarını söylerler zaten. SS501 sadece Shinhwa'nın o dönemde sahip olduğu imkanları elinde bulundurmuyor şu an. Bu hiç fedakarlık yapmadıkları anlamına gelmez ki. Onlar ikinci bir albüm çıkarabilmek için şirkete ceplerinden para vermeyi teklif etmiş insanlar. DSP'yi bilenler bilir, zavallı bir şirket. Şu an da öyle, KARA'nın geldiği halden ve A-JAX gibi bir grubun harcanışından görebiliyoruz bunu. O yüzden yargılarken bir şeyleri, çatıdan bakalım. 

        Ayrıca solo mes'elesine tekrar dönersek, soloda tek başarılı Hyun değil ki. Şu an herkes mükemmmmmel işler yapıyor. Young Saeng şu an askerde ve dönünce çok iyi şeyler yapacak. Kyu Jong'un askerliği çok yakında bitiyor ve o da çok iyi dönecek. Jung Min birtakım sorunlar yaşadı ama Romeo sahne adıyla Japonya'yı kırdı geçirdi. Hyung Jun 5 yıllık radyo programını henüz bitirdi, bu süre zarfında diziler çekti, oyunculuğunu geliştirdi ve daha bir sürü şey. 

      Kısacası şu an herkes iyi durumda. En sabırlı fandom, biz TripleS, comeback için ölüyoruz ama üyeler solo da çok başarılı oldukları için hep onları destekliyoruz. 


        Okuduğunuz için teşekkür ederim *-*


13 Şubat 2014 Perşembe

Ben Aslında Varım!

Nasılsınız dostlar? Yaklaşık altı ay sonra bunu sorabilme fırsatı bulduğum için ben, çok mutluyum inanın. 'Altı aydır niye yazmadın' diye soracak muhterem bir zat varsa beni arayan, cevabım hiç şüphesiz tembellik olacaktır. Üşenme duygusunu tatmayan, halimden anlamaz ama eminim içinizde beni anlayan da var.

      Şimdi size nelerle geldim, hele bir anlatayım.


  Önceliği favori aktrisim Gianna'ya, You Who Came From The Stars'a bırakıyorum. Efendim, az çok tanıyan bilir, Gianna'ya karşı engellenemez bir hayranlık besliyorum. Yeni bir yapımda çalışmaya başlayacağını, hele de bunun bir dizi olduğunu duyunca beni almıştı bir heyecan zaten. Ne olursa olsun seyredecektim. Konuydu, fragmanlardı derken artık beklemek işkence haline gelmişti. Ve başladı. İlk iki bölümü izledim ve yorumum: 'Allah'ım sana geliyorummm!' oldu. İyi bir kurgu bekliyordum ve oyunculuklardan da şüphem yoktu lakin bu kadarı... Senarist ablamız Park Ji Eun, döktürmüş resmen. 

  Spoilersız olsun istiyorum yazı, detaya girmeyeceğim yani. Sadece diziyi izlerken hep imreniyorum. Neye? Do Min Joon gibi bir arkadaşımın hiç olamayacağına. Yanlış anlamayın, dostluk değeri olarak çok mükemmmmel arkadaşlarım var. İmrendiğim nokta, 400 yıl yaşayan, tarihe şahitlik eden biri olması. 
  Düşünsenize bir, öyle bir yakınınız olsa yanından ayrılmak istemezsiniz, hep onu dinlemek istersiniz. Evet, ben dizi boyunca bunu düşünüyorum.

                            Anime de izlediim!


   Psycho Pass. 

Kısa bir açıklamayla gireyim yoruma. Olay 2113 yılında geçiyor. Bunu teknolojinin fazla gelişmişliğinden de anlayabiliyoruz. O günün Japonyası, Sibyl Sistem dedikleri bir otoriteyle yönetiliyor. İnsan eli değmemiş bir sistem bu. Max Weber'den alıntı da yaptı ilerleyen bölümlerde, kişilik analizcisi bir amcamız. Hukuk ve yargı sisteminde liderin duygularından, sevgisinden tamamen arınmış olması ideal olandır. Sibyl de güya o mantıkla oluşturulmuş bir sistem. PEH, PEHH
Animenin adıysa, o dönemde herkesin sahip olduğu bir cihazdan geliyor. Bu cihaz, kişinin suç işleme potansiyelini ölçen bir cihaz. 
Ve karakterlerimiz. Resimde gördükleriniz, o günün polisi. Bunlardan ikisi müfettiş ve kalanları da suç katsayıları yüksek 'av köpekleri'. Olaylar gelişirken başrollere bir kötü dahil oluyor. Ama bildiğiniz kötülerden değil bu. Ben bayıldım resmen. Animedeki favori karakterimdi. Tanıştırayım:





             "Kitaplar, okuduğun kelimelerden ibaret değildir."

  Bunu söylemesi bile favorim olmasına yetecekti ama bununla kalmadı, izlerken sürekli George Orwell'ın 1984'üne benzetiyordum kurguyu, o da Orwell'ın adını andı. Her konuda o kadar bilgiliydi ki... Sonra Sibyl'e fütursuzca karşı çıkışı.... Ama aynı zamanda bir caniydi. Ben bunu onun bulunduğu toplumdaki yalnızlığına bağladım. Keşke bugün yaşasaydı, onunla tanışmak isterdim.......
  10 üzerinden 9,5 verdim tüm yapıma.




                           Ve tabii ki Inspiring Generation!

                
  Yegane K-Pop grubumun yegane lideri, o kadar sıkıntının ardından sonunda dizisine başlar da ben izlemez miyim? İzlemeye başladım ve ilk bölümden çok sevdim diziyi. Çoğunuzun Hyun'a karşı önyargısı var, farkındayım. Haksız mısınız? Haklısınız. Ki bir fan olarak benim de izlediğim en kötü yapımlardandır BOF ve Playful Kiss. Oyunculuğunun o ikisinde iyi olmadığını ben de biliyorum. Ama burada çok iyi bir oyuncu Hyun var. Netizenler bile öyle söyledi yahu düşünün netizen bu! İzlemeyeninize yoğun tavsiyedir, der, geçerim.



                       Bir şarkıyla 'bye bye' diyorum:



 

not: şahsıma münhasır keşfimdir, kıymetini biliniz!!!!



                                                                        Beste~~