23 Eylül 2015 Çarşamba

Twenty Again

Bugünlerde harika bir dizi izliyorum. Twenty Again. 8. bölümü bitirdim yani yarıladım diziyi ve hakkında yazmak için buraya geldim. Genelde bitirmeden yazıyorum dizilerin yazısını sonuçta bitirinceye kadar kim öle kim kala. Güncel izliyorum dolayısıyla bir ay kadar var daha bitmesine. E bir aya kadar mani olmazsa okula çoktan başlamış olacağım. Buraya yazmak okul açılınca mümkün olacak mı, bilmiyorum bile. Neyse işte. Ama şundan eminim bu dizi beni hayal kırıklığına uğratmayacak yani birazdan bahsedeceğim güzel duygularım kalan sekiz bölüm sonunda da sürecek.


38 yaşında, 19 yaşında beklenmedik bir şekilde hamile kaldığı için evlenen ve kocasının peşinden Almanya'ya sürüklenen bir kadının geçen yıllar sonunda artık değişmesine karar verdiği hayatının hikayesi diyebilirim dizi için. Ama tabii ki bu değişim fikri durduk yerde peyda olmamıştır. Adi bir mahluk olan kocası ondan boşanmak istemektedir. Bu kadar yıl birlikte olduğu, kendisine hayatını adamış olan karısını artık kendine layık bulmamaktadır. Ama gidecek bir yeri, yapacak bir şeyi olmayan daha doğrusu kocası, oğlu ve evinden başka bir yaşamı hayal edemeyen karısı yani Ha No Ra boşanmaktan ölesiye korkmaktadır. Boşanmaya çözüm olarak kocasının seviyesine yetişmek amacıyla deli gibi çalışıp eninde sonunda bir üniversiteye yerleşir. Lakin bu üniversite hem kocasının profesör olarak çalışmaya başlayacağı hem de oğlunun okuyacağı üniversitedir. Kimse onun üniversiteye gitmesine razı değildir o da gitmeme fikrine kendini alıştırmaya başlar. Tam da böyle günlerden birinde check-up yaptırmak için hastaneye gider. Hastanede isim karışıklığından başka birinin tahlil sonucu kendisine söylenir ve sonuç da pankreas kanseridir, altı ay ömrü kalmıştır. Altı ay ömrünün kaldığını öğrenen aşağı yukarı her insanın yapacağı gibi o da kalan zamanlarını istediklerini yaparak geçirmeye çalışacaktır. Bu süreçte ona yardım edecek kişiler elbette vardır, lise arkadaşları gibi...


Diziyi o kadar sevdim ki... Bunun için yeterince sebep olduğuna inanıyorum. Bir kere oyuncular çok iyi seçilmişti. Senaryo çok iyiydi. Daha ne olsundu. 
Zaten senaryo 49 Days gibi bir senaryo harikasının senaristinden çıkmaymış. Gerçek bir profesyonelden çıkma olduğu çok belli, senaryoda saçma dediğim bir şey yok, boşluk yok ve izlerken gerçekten bir dakika bile sıkılmıyorum. 
Sadece garipsediğim bir şey var. 38 yaşında birinin üniversiteye gitmesi Türkiye'de de bu kadar tuhaf karşılanıyor mu yahu? Hiç sanmıyorum. Bir kere 38 hiç de geç bir yaş değil ve geç bir yaş olsa bile insanın öğrenme aşkı 100 yaşında da sürebilir. Ama dizide sanki çok garip bir şeymiş gibi herkes kadının üniversiteye gitmesine şaşkınlıkla bakıyor, öğrencisinden hocasına. Sanırım bir tek bu detaydan rahatsız oldum. O da belki bir Kore gerçeğidir, sosyal mesaj vermesi açısından senaryoda gereklidir diye düşünüyorum.

Anlatılacak çok şey var aslında ama karşılıklı muhabbet etmek isterim bu dizi hakkında daha çok. Kısaca söylemeliyim ki, izlenmesi gereken bir dizi bu. Lamı cimi yok.

(Roy Kim'in OST söylediğini belirtmeyi unuttum. Do Not Love Me OST'nin adı. Diziyle ilgili her şey gibi o da çok güzel *-*)

5 Eylül 2015 Cumartesi

Reply 1988 Hakkında Kaygı Dolu Bir Yazı

Reply 1988'i çekileceğini ilk duyduğumda bendeki sevinci görmeliydiniz. Uça coşa kızlara haber verdim, kardeşime telefon açtım falan filan... Bu sevinç bir süre devam etti ta ki 'başrolü Girl's Day Hyeri oynayacak' haberleri çıkana kadar. Başladı bende bir sinir hali. Ama yapımcılar yalanlıyorlar, "henüz seçme aşamasındayız" diyorlar. Ben de kendi kendimi teskin etmeye çalışıyorum, "beste bak kesin değil daha, üzülme, onu mu seçecekler" diye avutuyorum kendimi. Ve bir haberle yıkıldı tüm umutlarım: "Hyeri, Reply 1988 başrolü olarak seçildi". 
Bu meseleye niye bu kadar takık olduğuma gelelim. Reply 1994 benim en sevdiğim dizidir. Reply 1997 de top5 listemde yer alır. Dolayısıyla Reply 1988 hakkında çok umutlu olduğum, heyecanla aylardır beklediğim bir dizi. Hyeri'yi bu diziye uygun bulmuyorum çünkü gerçekten estetikli gibi duruyor yani estetikli mi bilmiyorum, anlamam bu işlerden ama gerçekten öyle duruyor. 1988'de ne estetiği Allah aşkına. 



Baksanıza tipine. Çirkin, güzel demiyorum. Ama 80'lere uygun değil görünümü. Gerçi makyajın da etkisi vardır ama ne bileyim 80 aurası yok kızda. 
Hyde, Jekyll and Me'de de oynamış. Ama orada beğenen görmedim oyunculuğunu. Umarım iyi oynar, umarım utandırır beni. Ekime kadar önyargılarımdan arınmaya çalışacağım.


Beklentimi bir nebze yükseltense Park Bo Gum. O da kadroda ve geçenki Remember You yazısında da bahsettiğim gibi, kendisi bugünlerde parlayan bir oyuncu. Umarım '88 başarısını en tepelere taşır.

'94 kadrosundan kalma Sung Dong Il ve Lee Il Hwa dışında bir de Samcheonpo var yani Kim Sung Kyun. Pozitif bir katkısının olacağını umuyorum.


Bir olumsuz düşüncem de serinin üçüncü durağında artık suyun çıkacağı. Senaristlere kalmış artık, diğer iki harikayı yazan insanlar umarım bunda fail vermezler.

Tüm olumsuz düşüncelerime rağmen yine de heyecanla bekleyeceğim Reply 1988'i. Umarım izlediğim gün kuruntularımla dalga geçerim.
                             
Bu kötümser yazıdan dolayı affınıza sığınır, yine de zevkle okumanızı temenni ederim